Pergel Çevresinde: Dil, Din ve Millet

 

Dil, bir varlık meselesidir. Bir memleketin dili ya da bir memlekette rağbet gören diller ve rağbeti olmayan diller, o memleketin varlığını ve varlığının bağlı olduğu şeyleri ayan eder. Kapitalizmin beraberinde getirdiği sömürgeleştirme(koloni) sonrası istilâ edilen coğrafyalarda dil çeşitliliğinin arttığına tanıklık ediyoruz. Amerika kıtasında İspanyolca ve Portekizce'nin de resmi dil oluşları, Afrika'da bir çok ülkede Fransızca ve İngilizce'nin resmi dil oluşları, Kafkas ülkelerindeki Rusça hâkimiyeti gibi... Dil zenginliği açısından dünyanın en fakir ülkelerinden birinin Türkiye oluşu iftihar edilecek bir fakirliktir. Bu fakirlik Türkiye'nin müstemleke ülke olmadığının delilidir. Türkiye, kapitalizme rağmen ve kapitalizme karşı varlık kazanabilmiş ve varlığını savunabilmiştir. Her ne kadar bu direnişle iftihar etsek de özellikle 2000 sonrası İngilizce'nin gördüğü rağbet, Türkeli'nin kapitalizme boyun eğdirilişinin resmidir. İstatistiklerde her geçen gün İngilizce bilenlerin oranının artmasını işgal olarak değil gelişim olarak değerlendiriyoruz. Bir çok ebeveynin çocuğuna, bebek yaşta İngilizce öğretmeye başlaması, onun geleceğini (bekâsını) İngilizcede görmesiyle bağlantılıdır. 


Savaşlarla devletleri yıkarsınız, dağıtırsınız, yok olmasını kolaylaştırırsınız ama savaşlarla bir milleti yok edemezsiniz. Bir milleti yok etmenin yolu hâfızasını silmekle mümkün olur. Milletin hâfızası ise dilidir. Çünkü milletler, dillerle var olup dillerle yok olur. Yahudileri bunun istisnası olarak görmek, görememekten daha vahimdir. 


Yahudiler asırlarca hem sürgün (yurtsuz), hem dağınık hem de İbranice'yi kullanmadan yaşamalarına rağmen milliyetleri yok olmadı. Çünkü Yahudiler Yahudilikten vazgeçmediler. Milliyetlerini muhafaza etmeleri ve yazılarını geri almalarını dinlerine borçlular. Pergeli Yahudilik, İbranice ya da İsrailoğullarından hangisine batırırsanız batırın diğerlerine de batar. 


Dil, varlığını neye borçlu ise pergelin batan sivri ucu oraya batar. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca'nın sivri ucu ne İngiltere ne Fransa ne İspanya'ya batıyor; ne İngiliz, ne Fransız ne de İspanyol'a. İngiltere, Fransa, İspanya yok olsa bile dilleri var olacaktır. Aynı şekilde Fransızlar, İngilizler, İspanyollar yok olsa bile dilleri var olacaktır. Ama kapitalizmin çöktüğü bir dünyada İngilizce bilmenin bir ayrıcalığı kalmaz. Buradan hareketle bahsi geçen dillerin varlıklarını adıyla kurulan ülkelerden ve uluslardan çok kapitalizme borçlu oldukları sonucu çıkar. Dolayısıyla gücünü kapitalizmden alan ve kapitalizme borçlu olan globalleşmiş bir dil ve o dil etrafında oluşan millet söz konusudur. Her dil kendi milletini inşa eder. İngilizce'nin inşa ettiği millet İngiliz milleti değildir. Her tenden, her coğrafyadan müteşekkil küresel bir millettir. 


Bahsi geçen dillerde pergelin sivri ucunun battığı din hangisidir? Bu dine Hristiyanlık diyecek olursak yanılırız. Hristiyanlık ya da Kilisenin sermaye karşısında güç kaybına uğramasına rağmen mezkûr dillerin varlıklarını ve güçlerini artırarak devam ettirmeleri dikkate değerdir. Bir dilin varlığı ve hakimiyet sahası güçlenirken o dilin battığı din ve millet zayıflamaz, onlar da aynı şekilde güçlenir. Kapitalizmle bütünleşmiş mezkûr dillerin dini Hristiyanlık değil çok tanrılı piyasa dini olsa gerekir. Böyle bir din yok itirazı gelebilir. Oysa insanlar din üretmekte, put yapmakta ustadır. Piyasa dininde ideal kişi ne Allah'ın buyruklarına göre yaşayan ne de hafta sonları Kiliseye giden kişidir. O, "Homo Economicus"tur. Sonuç olarak; İngilizce'ye pergeli batırdığınızda pergel aynı zamanda Kapitalizm, Amerikan medeniyeti ve piyasa dinine de batacaktır. 


Türkçe'ye batan pergelin sivri ucu başka nelere batar? Dünyada yalnızca iki devletin (Türkiye ve Kuzey Kıbrıs) resmi dili olan Türkçe'nin varlığı Türk ve Türkeli ile mündemiçtir. Türkçe'nin başka bir ülkede ayrıcalığının olmayışı, kapitalizmin dili olmadığına ve Türklerin sömürgecilik yapmadığına delildir. Türkçe, vakti zamanında kapitalizme boyun eğmiş olsaydı dünyada Türkçe konuşulan ülkelerin sayısının fazla olacağı aşikardır. Ama Türkçe'nin kapitalizme boyun eğmesi için Türkçeliğini yitirmesi gerekir. Yüz yıl önce yazılmış bir şiir yahut yazı iki kez sadeleştirmeye (traşlamaya) maruz kalıyorsa Türkçe'nin kapitalizm karşısında varlığının eridiğine, eritildiğine işarettir. 


 Türkçe meselesinde pergelin battığı din hangisidir? Öz'lüğü, kronolojiye uyduranlar bu soruya Tengricilik diyebilirler. Bu durum, yokluğu ya da eksikliğinin ne Türkü ne Türkçe'yi etkilemeyen bir dinle öz'deşleşmeye çalışmak olsa gerekir. 19.asrın sonunda bir yabancının (Yadrintsev) bularak adını Orhun Yazıtları koyduğu, bir başka yabancının okuyabildiği ( Vilhelm Thomsen) mezar taşlarıyla elbette bir Milletin asliyeti ve dili özdeşleştirilemez.


Bir dilin hangi dine battığını anlamak için din ve dilin kaderine, akıbetine dikkat etmek gerekir. Son 7 asırda fetih ile darül İslâm olan coğrafyalarda hâkimiyeti artan dil ne Arapça ne de Farsçadır. Yine İslâmın son asırlarda yaşadığı hakimiyet daralmasından en çok etkilenen dil ne Arapça ne de Farsça'dır. İki durumdan da en çok etkilenen dilin Türkçe oluşu, pergelin battığı dinin İslâm oluşuna delildir. Türkçe'nin, belli tarihlerde yaygınlaşması gaza, cihat ve fetih hareketlerine bağlıdır. Türkiye'de, İslâmın hakimiyet mekanizması olarak etkisinin azalmasıyla, Türkçe'nin zayıflaması; İngilizce'nin güçlenmesi ve kapitalizmin varlığını artırması doğru orantılıdır. 


Olgun VERİM 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mücadelenin Dönüşen Hikayesi : "Şahit ama Gaip"

Dünün Güncesi

Sarkaç