Dünün Güncesi

 Hani; 

"Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!.." diyor ya üstat, böyle zaman zaman geçiyor bu beyitin bahsi, birkaç mahalleli aynı anda yutkunuyoruz oracıkta. Soğukkanlıyız hâlbuki. Zamanlı ve zamansız geçiyor böyle şeylerin bahsi, yutkunmakta güçlük çektiğimiz oluyor adam-akıllı. İçerde bir yerde birkaç gayzer saptanıyor anatomimizde, karıncalanma hissedilir bir kişilik kazanıyor, sismik birkaç hadise kangren etmese de kan getirmeye, iç çekmeye kâfi geliyor en bilindik eklemlerimizde. Delikanlıyız hâlbuki. 


28 Şubat'ta ne yaptığımız sorgulanıyor şuurlu şuursuzlarımız tarafından, hor görülüyoruz milyon türlü. O sıralar anne karnındaydık hâlbuki. Onlar İmam Hatip sıralarını tekmelerken mestli ayaklarıyla, ben annemin karnını tekmeliyordum öyle günahsız. Hatta bir keresinde kordona dolanmış boynum şafakta. Yine de bu rivayet memleket bahsinden yola çıkarak uydurulmuş regülatör meddahlığıdır bugüne yaslı duran. Çünkü bir mazeret isteniyor mazur görülmek için. Oturaklı insanlardık hâlbuki. 


İnadına yasaklanıyoruz nümayişlerden. Oysa benim bildiğim ve biteviye yenildiğim tek eylem "dalmak"tı. 

Unutmuyorum çocukken daldığımız çitli ağaçları ve "ağaca dalan vaaaar!" narasındaki ihaneti (ki bir günah kaygısı değildir bu gammazlık) 

Unutmuyorum Halil'le beraber mahallede daldığımız adamları. Unutmuyorum okul sırasında Abdullah'la beraber daldığımız uykuları. Unutmuyorum Ozan'la beraber daldığımız kız babası olma hülyalarını. Ama içten içe unutuyorum bunları hasım gördükçe. Alzheimer değilim hâlbuki. 


Bize inatla bir gediği işaret ediyor Üstat. Ve Üstat, bizler için Ertem Şener'in Rüştü'südür. Öyle ki ne zaman Çile'den bir tefe'üle dursak Ertem cezbesindeyiz. Çünkü Besmeleyle cila çekilmiş postallarımızın markasıdır O ve çünkü en uygun adımlarımızın "marş-marş!" kumandanıdır marşlarıyla. Milyon çünkümüz vardır çünkü gıyabında. Çünküsüz inanmışlardık hâlbuki. 


Hâl böyleyken, aheste kavrayışlarla idrak ediyoruz ki; hasmını tazim eden üstadımızın kemâl burcudur bu tavır. 


"Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!.."


Eyvallahımız yoktu hâlbuki. 


Henüz bize lazım olan kişilikte bir hasma tevafuk etmemişsek eğer, ayıp kimedir? Bize lazım olan düşman, yirmi yıldan beridir bu memlekete lazım değil. Yirmilerdeydik hâlbuki. 


Bize ilk düşman taştan adamdı o yıllar. Sonra siyah puntolarla 518 yazılı sarışın bir pankarta infak etmiştik olanca avazımızı meydanlarda. Sesimiz duyulmamıştı ve sesimiz kısılmasına rağmen Sisi kahrolmamıştı hâlbuki. 


Fiyakalı sloganlarımız vardı. Grup Yürüyüş "vur" dedikçe ruhumuz çekilir, Siyonizm çekinir, Che irkilirdi. Çünkü Kudüs'ü yalnız bırakmamıştık bir mitingte. Aynı akşam yorgunluk kahveleri höpürdetmiştik hâlbuki. 


Bayırbucak Türkmenleri için bir şeyler yapılması icab ediyordu ivedilikle. Kerkük şiirleri yazmış ve turkuazla tanışmıştık. Yine meydanlarda toplanmış, bayraklar sallamıştık. Dövüşmek istiyorduk hâlbuki. 


Arakan vardı, sonra Suriye, ardından Doğu Türkistan. Kobani olaylarında ülkü ocakları olarak sokakları 35 yıl sonra tekrar ıslaha kalkışmıştık. Yasaklıydık hâlbuki. 


Apo'nun dölleri Suruç'ta, Ankara'da canlı bomba olup canlara kıyıyor, öte yandan Dhkp-c'li kahpeler "gezinin ve berkin'in intikamıdır" diyerek Savcı Mehmet Selim Kiraz'ı şehit ediyordu. Masaya oturmuştuk hâlbuki. 


Ayasofya davamız vardı. Siyaset feleğin çemberinden geçiyor, siyasiler önce Sultanahmet'in dolmasını bekliyordu. Kaşlarımız çatık şekilde bakıyorduk bu beyana. İkna olanlarımız vardı hâlbuki. 


15 Temmuz'da tankların altına yatan ve F-16'ya levye fırlatan büyüklerimizden ilham alarak, Okçular Tepesi ilan ettik memleketteki her bir meydanı. Kanlı elbiseler, kadavraya dönmüş cansız bedenler gördük o gece. Bunca kavgaya rağmen o güne değin kan ve barutla tanışık değildik hâlbuki. 


İbneler türedi sonra. Ezan ıslıklandı. Onur yürüyüşü adı altında bir şeyler meşruiyet kazandı. Sonra İstanbul sözleşmesi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, çağdaş yaşam, feminizm, LGBT, PYD, tarihselciler, irancılar, hadis inkarcıları, DSO, Covid-19, Neurolink, GPT-3, Chip, Starlink, Gender, Humanoid, Gıda Terörü, Great Reset derken... "adamsanız teker teker gelin ulan!" demeye kalmadan "bize adam diyemezsiniz!" atışmasıyla ve vekalet sahiplerinin milletin meclisindeki ısırmalı kavgasıyla laçkalaştık. Fevkalade ciddiydik hâlbuki. 


Velhasıl kelam, çok düşmanımız ve çokça kavgamız vardı. Ne acıdır ki hiçbiri için; 

"Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!.." beyitini sarf edemedik. İhtiyaç sahibiydik hâlbuki. 


Şimdi bize hız katacak düşmanlara kırmızı halılar seriyor, o günün gelişine takvim döküyoruz. Bulamadıkça hamurdan hasımlar yapıyor, kıtlık zamanlarında aynı hamuru kemiriyoruz. 

Eroğlu Emre bana gölge dövüşü öğretecek. 


Oğuzhan Âsım Güneş 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mücadelenin Dönüşen Hikayesi : "Şahit ama Gaip"

Sarkaç