Muharririn Sonsuz Yolculuğu Muharririn İçindeki Yoldan Geçiyor

 

Şiir bir cennet bahçesi
Girmeyene anlatılmaz.
Cennet nedir, bahçe nasıl?
Görmeyene anlatılmaz.

Şair gülü, şükür gülü
Yaprak yaprak dokur gülü
Her mısradan fikir gülü
Dermeyene anlatılmaz.

İne gönül, kalka gönül
Hep doğruya baka gönül
Hak vergisi.. Hakk’a gönül
Vermeyene anlatılmaz.

Şiir toprak kokusudur
Şiir damla damla sudur
Ermişlerin duygusudur
Ermeyene anlatılmaz.

Şairler sultanı Yunus
Her sözü yüz defa yumuş
Aşk bağına dergâh kurmuş
Varmayana anlatılmaz.

(Abdurrahim Karakoç, Şiire Dair, 1984)


2021'in Kasım ayı. Yer: İstanbul, mekan: Şiir Müdafaası.

Celal Fedai ile tanıştım. Türkiye’de ve hatta yeryüzünde şiire dair en çok mesai harcayan kişi olan Celal Hoca, muhteşem bir sabotajla yerle yeksan etti münhasır poetikamı.

Fedai'nin "Attar referans alınmaz, Attar'ın peşinden gidilir" sözü, ilk önce kabarmaya mütemayil olan damarlarımı tıkadı, sonrasında ise fikrimin ötesindeki bir muvaffakiyetle bypass yaptı. Nitekim bu cümleyi düşündükçe Attar çıktı aradan. Şeyh Galib zuhur etti doğan boşluktan. "Şeyh Galib referans alınmaz!"

Hâlbuki yazarken Galib Sultan'ı referans alıyor, bilmeden kendi şiirimi; yama bezi eyleyip, bugünün çürük şiirlerine yamıyordum.

Kem alet ile kemâlâtı yakaladığını sanan ben, şiiri çantamdaki keklik görme gafletine düçar oluyordum.

2022'nin Şubat ayı.. Şubatın içindeki 4 cumadan bir cuma. Yer: İstanbul, mekan; Ay Vakti Dergisi.

Şeref Akbaba hoca ile konuşuyoruz. 20 yılı aşkın süredir Ay Vakti Dergisi'nin yükünü omuzlarına şeref nişanı eden ve sözün darasını eleyip öyle konuşan Şeref hoca için pek çok hürmet cümlesi zikre layıktır. Yine de Şeref hoca için söylenebilecek en kıymetli itibar cümlesi Merhum Üstadım Sezai Karakoç'un dilinden dökülmüş: "Pırlantalar gelip bizi buluyor. Sen ise cevherleri buluyor, işliyor ve pırlanta haline getiriyorsun."

Şeref hocayı tanıyan her genç, bu sözün altına imza atmak için yarışırdı. Tıpkı benim gibi.

O gün Ay Vakti'nde şiiri konuştuk. Bu mümtaz insanın dudağından çıkan bir cümle, kibrit çöplerinden yapılmış bir eve, ejderha nefesi getirdi. "Şair kendisini şiir odasına kilitleyecek ve başını kaldıramayacak."

"Ama.." ile başlayan minicik bir itiraz cümlesi kurmak geçti içimden ve fakat hadde güç yetiremedim. Sonraları çok kere düşündüm bu cümleyi. "Şair başını şiirden kaldıramayacak" ihtarındaki her bir harfin arasında müebbetlik hükümlü voltası attım uzun uzadıya. Neden sonra Martialis'ın sözü çok geceler dehşetli bir tazyik ile destekledi bu ihtar cümlesini.

"Her yerde olan hiçbir yerde değildir."

Şiire yahut şairliğe ihanet vehmini peşi sıra getiren bu uzun muhasebe, şu an bulunduğum noktaya çiviledi ayaklarımı. Henüz kendi şiirinin mürüvvetini göremeyen ben, hangi genç dimağın toprağına ekecektim muharrir tohumunu?


Bu iki kıymetli tanışıklık, bana katmak yerine benden almıştır. Arındırmıştır.

Şiir benden razı oluncaya dek.. Nesir ile aramda Köroğlu kılıcı. 


"Canan için canıma eziyetim var benim

Mecnun'a gıpta eder vaziyetim var benim

Şükür Allah'ıma ki dertten şiir üretip, 

Halimi arz edecek meziyetim var benim" ¹


Oğuzhan Âsım Güneş 


________________________

¹ Cemal Safi



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mücadelenin Dönüşen Hikayesi : "Şahit ama Gaip"

Dünün Güncesi

Sarkaç