Kıyametler Koparmak

 Bana şiiri sevdiren nadide eserlerden bir tanesi de Mehmet Akif'in Bülbül şiiriydi. Şiirde öyle bir seda var ki, hele ki son mısra boşluğa sıkılmış son kurşun gibi işliyor zihnime. Hani boşluğa doğru bir kez bağırdığınızda o ses bir kaç kez yankılanır ya işte öyle. İşte o son mısra, son kurşun, şairin namlusundan öyle bir çıkıyor ki, yankıları yoldaşı oluyor mısranın. O tek kurşun bir kurşun yağmuruna dönüşüyor sonra... 


Bursa esaret altına alındıktan sonra yazılan bu şiirin son mısrasında, "Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!" diyerek şiiri noktalıyor Âkif. Bülbül, feryat figan kıyametler koparıyor şiirde. Âkif ise ona karşılık veriyor. Bülbül ile hak hukuk dalaşına girdiğini elbette söyleyemeyiz. Ders veriyor demekten imtina ederek, Bülbül üzerinden bir ders almamızı istiyor Âkif.


Müslümanlar olarak insanlığın başına gelen onca şeyden sonra, ne kıyametler koparıyor ne de mâteme kapılıyoruz. Birileri kıyamet koparmaya çalışıyor ama onların kopardığı kıyamete değil kaosa dönüşüyor. Çünkü kopardıkları şeyler mazlumların başına patlayan şeyler. Bir başkaldırının, bir isyanın kıyamet değeri taşıması için müminlerin, mazlumların başına değil kafirlerin, zalimlerin başına patlaması gerekir. Kıyametlerin en hayırlısı elbette zalimlere, hak yiyenlere, faizcilere... kara gün, en dehşetli an, hesap verme zamanı iken Müminlere müjde, hakkını alma zamanıdır. İşte Müslüman bir kıyamet koparacaksa o Hakk'ın vaat ettiği kıyamete benzeyecektir. Zalimi korkutacak, mazlumu müjdeleyecek!.


İnsanlar, aynalara bakarak saçlarını düzeltir, gömleğini, gülüşünü düzeltir, ceketini tozlardan temizler .. İnsanlar, aynalara bakınca muhakkak düzeltecek bir şey bulurlar. Sorular, insanlara kalplerindekini gösterebilen aynalardır. İhtimal ki insan, kalbine bakınca belki düzeltecek bir şeyler bulur. Öyleyse kalbimizdeki bir hatayı düzeltir ümidiyle soralım: Kıyamet ismini duyduğunda seni dehşetli bir son hissi mi kaplıyor yoksa sükûnet hâli mi? 


 Kıyamet'i, Hollywood'dan öğrenmek yerine Kur'an'dan ve onun lisanlarından öğrenirsek kaçışın ve kurtuluşun nasıl mümkün olduğunu da bileceğiz. O zaman kaçışımız dev dalgalardan, alev toplarından değil haramlardan olacak. O zaman kurtuluşumuz, ne yüksek ve çetin dağlara sararak ne de çelikten sığınaklara saklanarak olacak. Kıyam-et, ayağa kalk demektir, bir ayağa kaldırılıştır bu, bir bitiş değil diriliştir. 


Kıyamet niçin 'kopmak' fiiliyle bütünleşiyor? 

Kopmak, bir şeylerle bağının, bir şeylere bağlılığın kalmaması demektir. Kıyamet kopunca insanın dünyayla bir bağı kalmıyor. Daha sonra tekrar diriliyor insan, yani topraktan kıyam ediyor, toprakla bağı kopuyor. Ama bağsız, bağımsız kalmıyor insanoğlu. Bir şeyden kopanın başı muhakkak bir başka şeye bağlanıyor. Başıboşluk yok çünkü boşluk yok... 


Bir Müslüman nasıl kıyamet koparabilir? 

-Kıyam ederek!

Kıyam etmeli, yani ayağa kalkmalı,  Hakk'ın huzurunda durup, Hakkın sözlerini tekrar etmeli. Müslüman, kıyam ettiğinde bir kopma ve bir bağlanma yaşar. Dünyadan kopar, meşguliyetlerinden, işlerinden kopar, sağdan soldan ve kuzeyden bütün gövdesiyle kopar. Ellerini bağlar, Allah'ın huzurunda bağlanır.


Olgun VERİM

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mücadelenin Dönüşen Hikayesi : "Şahit ama Gaip"

Dünün Güncesi

Sarkaç